Yargıtay 7. Ceza Dairesi 2023/738 Kararı
BÖLGE ADLİYE MAHKEMELERİ
CEZA DAİRELERİ ARASINDAKİ KARAR UYUŞMAZLIĞININ
GİDERİLMESİNE DAİR KARAR
A KARAR UYUŞMAZLIĞININ GİDERİLMESİNE DAİR BAŞVURU
İstanbul Bölge adlîye Mahkemesi Başkanlar Kurulu'nun 07/12/2021 tarihli ve 2021/60 Esas Karar sayılı kararı ile çekle ilgili karşılıksızdır işlemi yapılmasına sebebiyet vermek suçu yönünden yargılama aşamasında imza itirazında bulunulması hâlinde imza incelemesi yaptırtılmasına gerek olup olmadığına ilişkin farklı yer bölge adlîye mahkemeleri ceza daireleri arasında çıkan içtihat farklılığının giderilmesi için dosyanın Yargıtay 19. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verildiği,
B KARAR UYUŞMAZLIĞININ GİDERİLMESİNE KONU KARARLAR
İstanbul Bölge adlîye Mahkemesi 15. Ceza Dairesinin 2018/4405 Esas 2019/2013 Karar sayılı,
İstanbul Bölge adlîye Mahkemesi 31. Ceza Dairesinin 2020/303 Esas 2020/444 Karar sayılı,
ilâmları ile sanığın yargılama sırasında kambiyo senedi vasfında, unsurları tam ve geçerli olan çeke yönelik olarak keşideci imzasının kendisine ait olmadığını bildirmesi hâlinde icra dosyasına imza yönünden itirazda bulunmazsa ve hüküm aşaması ile öncesinde bu yönde bir menfi tespit davası açmasa dahi imza itirazının incelenmesi gerektiği görüşünün, buna karşılık;
Ankara Bölge adlîye Mahkemesi 23. Ceza Dairesinin 2019/5014 Esas 2020/1838 Karar sayılı,
Ankara Bölge adlîye Mahkemesi 9. Ceza Dairesinin 2019/3687 Esas 2019/4483 Karar sayılı,
İstanbul Bölge adlîye Mahkemesi 16. Ceza Dairesinin 2019/2732 Esas 2019/4562 Karar sayılı,
ilâmları ile 3167 sayılı Kanun çeki tanzim eden ve imzalayan kişinin sorumluluğunun bulunduğu, 5941 sayılı Kanunun ise bu yükümlülüğü değiştirerek çek imzalayan kişinin sorumluluğu yerine ibraz tarihinde çekin karşılığını bankada bulundurma yükümlülüğünü suç olarak tanımladığı, dolayısıyla ibraz tarihinde tüzel kişi çekleri yönünden yetkili temsilcilerin, gerçek kişiler yönünden ise çek hesabı sahibinin sorumluluğu cihetine gidildiği,
Çekin kambiyo senedi olması, alacaklı borçlu ve 3. kişiler yönünden piyasa işlemlerindeki hızlılık, güven ve istikrar nedeniyle önceden çek hesabı açılırken yetki, imza sirküsü v.b. işlemlerin yapılmış olması nedeniyle imza itirazının somut vakaya dayanması, sanığın kendisine ait olmadığını savunduğu çekteki imzanın hangi sebeple (vekalet ilişkisi, yetki değişikliği hukuki ilişkilerden mi kaynaklı, yoksa yağma, hırsızlık yahut sahtecilik gibi suç teşkil eden fiillerden mi kaynaklı) başkasına ait olduğu ya da irade dışı atıldığı ve çekin ne suretle dolaşıma çıktığı, bu konuda hukuki ve cezai yönden gereğine tevessül edilip edilmediği hususlarında açıklama bulunması gerektiği, çek suretinde yer alan imza ile keşidecinin dosyada bulunan imza sirküsünün yahut sair imza örneklerinin çıplak gözle bakıldığında açıkça benzerlik göstermesi durumunda soyut imza inkarının dinlenilmeyeceği,
5941 sayılı Kanun sistematiği ile karşılıksız çek düzenleme suçu terk edilip, ibraz tarihinde çekin karşılığını bankada bulundurma yükümlülüğü şeklinde yeni düzenleme getirilmiş olması, imza inkarına ilişkin icra dosyasından herhangi bir itirazın bulunmayışı, hüküm tarihi itibariyle bu konuda kesin delil olacak açılmış bir menfi tespit davasının olmaması, suça konu çekin hesap sahibi şirket veya gerçek kişi elinden çıktığına dair bir delil ve iddianın bulunmayışı, ticari teamül gereği ileri tarihli çek düzenlenmesinin mümkün olup düzenlenen tarihte farklı kişinin yetkili olma ve çeki imzalama
olasılığının bulunması karşısında imza incelemesine gerek olmadığı, görüşünün benimsendiği,
C KARAR UYUŞMAZLIĞI HAKKINDA YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞININ GÖRÜŞÜ VE TALEBİ
Çek keşide edeninin, aşamalarda çeşitli nedenlerle imza inkarında bulunmamış olabileceği, ancak bunun yargılama aşamasında imza inkarında bulunmasına engel oluşturmadığı gibi, imza inkarının araştırılmasına engel de kabul edilemeyeceği, zira dava bir ceza davası olup maddi gerçeğin ortaya çıkartılabilmesi muhakemesi olduğu, açıklanan nedenlerle sanığın yargılama sırasında kambiyo senedi vasfında, unsurları tam ve geçerli olan çeke yönelik olarak keşideci imzasının kendisine ait olmadığını bildirmesi hâlinde de icra dosyasına imza yönünden itirazda bulunmazsa ve hüküm aşaması ile öncesinde bu yönde bir menfi tespit davası açmasa dahi imza itirazının incelenmesi gerektiğinin kabulüyle uyuşmazlığın giderilmesi gerektiği kanaatine varıldığı,
D KARAR UYUŞMAZLIĞI İLE İLGİLİ YASAL DÜZENLEMELER
Karar uyuşmazlığının giderilmesi istemine konu sorun ile ilintili mevzuatımızdaki düzenlemelerin aşağıdaki şekilde olduğu;
5941 sayılı Çek Kanunu'nun ilgili hükümleri;
Madde 5 (1) (Değişik: 15/7/2016 6728/63 md.) Üzerinde yazılı bulunan düzenleme tarihine göre kanuni ibraz süresi içinde ibrazında, çekle ilgili olarak “karşılıksızdır” işlemi yapılmasına sebebiyet veren kişi hakkında, hamilin şikâyeti üzerine, her bir çekle ilgili olarak, binbeşyüz güne kadar adlî para cezasına hükmolunur. Ancak, hükmedilecek adlî para cezası; çek bedelinin karşılıksız kalan miktarı, (…)(1) az olamaz. Mahkeme ayrıca, çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağına; bu yasağın bulunması hâlinde, çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağının devamına hükmeder. Yargılama sırasında da re'sen mahkeme tarafından koruma tedbiri olarak çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağına karar verilir. Çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı, çek hesabı sahibi gerçek veya tüzel kişi, bu tüzel kişi adına çek keşide edenler ve karşılıksız çekin bir sermaye şirketi adına düzenlenmesi durumunda ayrıca yönetim organı ile ticaret siciline tescil edilen şirket yetkilileri hakkında uygulanır. Koruma tedbiri olarak verilen çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kararlarına karşı yapılan itirazlar bakımından 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 353 üncü maddesinin birinci fıkrası hükmü uygulanır. Bu suçtan dolayı açılan davalar icra mahkemesinde görülür ve İcra ve İflas Kanunu'nun 347, 349, 350, 351, 352 ve 353 üncü maddelerinde düzenlenen yargılama usulüne ilişkin hükümler uygulanır. Bu davalar çekin tahsil için bankaya ibraz edildiği veya çek hesabının açıldığı banka şubesinin bulunduğu yer ya da hesap sahibinin yahut şikâyetçinin yerleşim yeri mahkemesinde görülür.
(2) (Mülga: 31/1/2012 6273/3 md.; Yeniden düzenleme: 15/7/2016 6728/63 md.) Birinci fıkra hükmüne göre çek karşılığını ilgili banka hesabında bulundurmakla yükümlü olan kişi, çek hesabı sahibidir. Çek hesabı sahibinin tüzel kişi olması hâlinde, bu tüzel kişinin mali işlerini yürütmekle görevlendirilen yönetim organının üyesi, böyle bir belirleme yapılmamışsa yönetim organını oluşturan gerçek kişi veya kişiler, çek karşılığını ilgili banka hesabında bulundurmakla yükümlüdür. Birinci fıkra uyarınca hakkında çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kararı verilenler, yasaklılıkları süresince sermaye şirketlerinin yönetim organlarında görev alamazlar. Ancak, hakkında yasaklama kararı verilenlerin mevcut organ üyelikleri görev sürelerinin sonuna kadar devam eder.
(3) Çek hesabı sahibi gerçek kişi, kendisi adına çek düzenlemek üzere bir başkasını temsilci veya vekil olarak tayin edemez. Gerçek kişinin temsilcisi veya vekili olarak çek düzenlenmesi hâlinde, bu çekten dolayı hukukî ve cezai sorumluluk çek hesabı sahibine aittir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun ilgili hükümleri;
Madde 1 (1) Bu Kanun, ceza muhakemesinin nasıl yapılacağı hususundaki kurallar ile bu sürece katılan kişilerin hak, yetki ve yükümlülüklerini düzenler.
Madde 63 (1) Çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına re'sen, Cumhuriyet savcısının, katılanın, vekilinin, şüphelinin veya sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcinin istemi üzerine karar verilebilir….
Madde 67 (1) İncelemeleri sona erdiğinde bilirkişi yaptığı işlemleri ve vardığı sonuçları açıklayan bir raporu, kendisinden istenen incelemeleri yaptığını ayrıca belirterek, imzalayıp ilgili mercie verir veya gönderir. Mühür altındaki şeyler de ilgili mercie verilir veya gönderilir ve bu husus bir tutanağa bağlanır.
…
Madde 177 – (1) Sanık, tanık veya bilirkişinin davetini veya savunma delillerinin toplanmasını istediğinde, bunların ilişkin olduğu olayları göstermek suretiyle bu husustaki dilekçesini duruşma gününden en az beş gün önce mahkeme başkanına veya hâkime verir.
(2) Bu dilekçe üzerine verilecek karar, kendisine derhâl bildirilir.
(3) Sanığın kabul edilen istemleri, Cumhuriyet savcısına da bildirilir.
Madde 206 – (1) Sanığın sorguya çekilmesinden sonra delillerin ortaya konulmasına başlanır. (Ek cümleler: 25/5/2005 5353/29 md.) Ancak, sanığın tebligata rağmen mazeretsiz olarak gelmemesi sebebiyle sorgusunun yapılamamış olması, delillerin ortaya konulmasına engel olmaz. Ortaya konulan deliller, sonradan gelen sanığa bildirilir.
(2) Ortaya konulması istenilen bir delil aşağıda yazılı hâllerde reddolunur:
a) Delil, kanuna aykırı olarak elde edilmişse.
b) Delil ile ispat edilmek istenilen olayın karara etkisi yoksa.
c) İstem, sadece davayı uzatmak maksadıyla yapılmışsa.
(3) Cumhuriyet savcısı ile sanık veya müdafii birlikte rıza gösterirlerse, tanığın dinlenmesinden veya başka herhangi bir delilin ortaya konulmasından vazgeçilebilir.
(4) (Mülga: 25/5/2005 5353/29 md.)
Madde 207 – (1) Delilin ortaya konulması istemi, bunun veya ispat edilmek istenen olayın geç bildirilmiş olması nedeniyle reddedilemez.
2004 sayılı İcra İflas Kanunu'nun ilgili hükümleri;
Madde 350 – İcra mahkemesi iki tarafı ve delillerini dinler ve gerek tarafların gerek şahitlerin ifadelerini duruşma tutanağına geçirir.
Cumhuriyet savcısı hazır bulundurulmaz.
Madde 351 – Şikâyetçi dilekçe veya beyanında gösterilmiş olduğu delillerle bağlıdır.
Maznun müdafası için tahkikatın tevsiini ancak bir kere isteyebilir.
Madde 352 – İcra mahkemesi iki tarafın ifadelerini ve bütün delillerini ve iddia ve müdafaalarını dinledikten sonra nihayet beş gün içinde kararını verir ve hulasasını Cumhuriyet savcısına bildirir.
E İNCELEME, DEĞERLENDİRME, GEREKÇE VE SONUÇ
Bölge adlîye Mahkemeleri Ceza Daireleri arasında çıkan karar uyuşmazlığının özünün, 5941 sayılı Çek Kanunun 5/1. maddesinde düzenlenen, çekle ilgili “karşılıksızdır” işlemi yapılmasına sebebiyet verme suçunun yargılaması sırasında, sanığın imzaya itiraz etmesi hâlinde her halükarda imza incelemesi yaptırılıp yaptırılmayacağı olduğu,
Uyuşmazlığın özünü oluşturan imza incelemesi yaptırılıp yaptırılmayacağı hususu, yargılamanın konusunu oluşturan maddi vakanın çözümüne yönelik bir delil mahiyetinde olduğundan, öncelikle bu delilin serdedilmesi ve tartışılması yönünden hangi usul kurallarının uygulanacağının belirlenmesinin gerekli olduğu,
3167 sayılı Çek Kanununda (Mülga), 16B maddesinin dördüncü fıkrasında soruşturma kovuşturma usulüne ilişkin olarak 1412 sayılı CMUK’a atıf yapılırken, buna karşılık 5941 sayılı Çek Kanununda yargılama usulüne ilişkin olarak 5/1. maddesindeki “Bu suçtan dolayı açılan davalar icra mahkemesinde görülür ve İcra ve İflas Kanunu'nun 347, 349, 350, 351, 352 ve 353 üncü maddelerinde düzenlenen yargılama usulüne ilişkin hükümler uygulanır.” şeklindeki düzenleme ile 2004 sayılı İİK’daki yargılama usulüne ilişkin kurallara atıf yapıldığı, İİK’nın bu düzenlemelerinde ise yargılamanın çeşitli yönlerine ilişkin hükümlere yer verildiği, bazı konularda Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununa atıf yapılmakla birlikte genel bir yollamaya yer verilmediği,
5941 sayılı Çek Kanunu'nun 5/1. maddesinde yer alan “… çekle ilgili olarak “karşılıksızdır” işlemi yapılmasına sebebiyet veren kişi hakkında, hamilin şikâyeti üzerine, her bir çekle ilgili olarak, binbeşyüz güne kadar adlî para cezasına hükmolunur. Ancak, hükmedilecek adlî para cezası; çek bedelinin karşılıksız kalan miktarı, (…) az olamaz…” ve 5237 sayılı TCK’nun 45. maddesinde yer alan “Suç karşılığında uygulanan yaptırım olarak cezalar, hapis ve adlî para cezalarıdır.” şeklindeki düzenlemelere nazaran, karar uyuşmazlığına esas olan yargılamanın ceza yargılaması olduğu noktasında bir tereddüt bulunmadığı, 5271 sayılı CMK’nun 1. maddesindeki “Bu Kanun, ceza muhakemesinin nasıl yapılacağı hususundaki kurallar ile bu sürece katılan kişilerin hak, yetki ve yükümlülüklerini düzenler.” şeklinde düzenleme uyarınca, yaptırım olarak adlî para cezası öngörülen, karşılıksızdır işlemi yapılmasına sebebiyet verme suçunun yargılamasında, İİK’nın atıf yapılan 347, 349, 350, 351, 352 ve 353. maddelerinde hüküm bulunmayan hallerde, ceza yargılaması usulü yönünden genel kanun niteliğindeki 5271 sayılı CMK’deki düzenlemelerin uygulanacağı, nitekim 2004 sayılı Yasanın 353/2. maddesindeki atıf ışığında, gerek Yargıtay (Kapatılan) 19. Ceza Dairesinin, gerekse Yargıtay 7. Dairesinin, icra ceza mahkemeleri tarafından, tarafların istinaf istemlerinin gider avansı yatırılmaması nedeniyle verdikleri, istinaf isteminin reddine dair kararlara karşı başvurulduğu hallerde, 5271 sayılı CMK’de bu yönde bir düzenleme olmadığına vurgu yapıldığı,
Uyuşmazlığın çözümü için halledilmesi gereken diğer meselenin ise yukarıda çizilen çerçeve içerisinde, imza incelemesinin delil niteliğinde olduğu gözönünde bulundurularak, delillerin ortaya koyulması ve tartışılması noktasında uygulanması gereken hükümlerin belirlenmesi olduğu,
2004 sayılı İİK’deki düzenlemelere bakıldığında, 350/1. maddesinde “İcra mahkemesi iki tarafı ve delillerini dinler ve gerek tarafların gerek şahitlerin ifadelerini duruşma tutanağına geçirir.” şeklinde, 351. maddesininin birinci fıkrasında “Şikâyetçi dilekçe veya beyanında gösterilmiş olduğu delillerle bağlıdır.” ve aynı maddenin ikinci fıkrasında “Maznun müdafası için tahkikatın tevsiini ancak bir kere isteyebilir.” şeklinde hükümlere yer verildiği, 352/1. maddesinde ise “İcra mahkemesi iki tarafın ifadelerini ve bütün delillerini ve iddia ve müdafaalarını dinledikten sonra nihayet beş gün içinde kararını verir ve hulasasını Cumhuriyet savcısına bildirir.” şeklinde bir düzenleme bulunduğu, görüldüğü üzere burada delillerin sunulma zamanına yönelik bir takım sınırlamalar getirildiği, hatta sanık yönünden bir defa ile sınırlı olarak kovuşturmanın genişletilmesini isteme imkanının tanındığı, ancak nelerin delil olacağı, bu delillerin ne şekilde tartışılacağı, hâkimin kararını verirken hangi delilleri göz önüne alıp nasıl kıymetlendireceği hususlarında bir belirleme olmadığı, bu yönden 5271 sayılı CMK’ye başvurmak gerekeceği,
İmza ve yazı incelemesinin, bir yazı veya imzanın, belirli bir kişinin elinden çıkıp çıkmadığının, bu konuda uzman kişi ya da kişiler tarafından tekniğine uygun yöntem ve cihazlarla belirlenmeye çalışılması olduğu ve bu işlem ile ilgili olarak 5271 sayılı CMK’nin birinci kitap üçüncü kısım ikinci bölümündeki bilirkişilik müessesesine yönelik düzenlemelerin uygulanacağının tartışmasız olduğu, CMK’nin 67. maddesinde bilirkişi ya da bilirkişi kurulunun incelemelerinin neticesini bir rapor olarak mahkemeye sunacağı, 214. maddesinde ise delillerin tartışılması aşamasında mahkemenin gerek görürse bilirkişileri açıklama yapmak üzere 68. madde doğrultusunda duruşmaya çağırabileceğinin düzenlendiği,
Öte yandan; CMK’nun 63/1. maddesinde, bir taraftan Cumhuriyet savcısına, katılan veya vekiline, sanık ya da müdafii veya kanunî temsilcisine bilirkişi deliline başvurulmasını isteme hakkı tanınırken, bir taraftan da “…karar verilebilir” ifadesiyle bu konuda hâkim veya mahkemeye takdir hakkı verildiği, bunun yanında CMK’nun 177. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Sanık, tanık veya bilirkişinin davetini veya savunma delillerinin toplanmasını istediğinde, bunların ilişkin olduğu olayları göstermek suretiyle bu husustaki dilekçesini duruşma gününden en az beş gün önce mahkeme başkanına veya hâkime verir.” şeklindeki ve ikinci fıkrasındaki “Bu dilekçe üzerine verilecek karar, kendisine derhâl bildirilir.” şeklindeki düzenlemelerle, bir yandan sanığın toplanmasını istediği bir delilin irtibatlı olduğu maddi olayları göstermesi gerektiğinin altı çizilirken, bir yandan da yine bu konuda hâkim ya da mahkemeye takdir yetkisi tanınarak, delilin toplanıp toplanmayacağına onun karar vereceğine işaret edildiği, ancak CMK’nin 206/2.maddesinde ortaya konulması istenen delilin, kanuna aykırı olarak elde edilmesi, ispat edilmek istenilen olayın karara etkisinin olmaması, istemin sadece davayı uzatmak maksadıyla yapılması hallerinde reddedilebileceği, 207/1. maddesinde ise sırf delilin ortaya konulması isteminin veya ispat edilmek istenen olayın geç bildirilmiş olmasının ret sebebi olamayacağı hüküm altına alınarak hâkim ya da mahkemenin bu konudaki takdir yetkisinin sınırlarının çizildiği,
Bu noktada, meselenin çözümü için çekle ilgili karşılıksızdır işlemine neden olma suçunun failinin kim olduğu hususuna da işaret edilmesinin önem arzettiği, 5941 sayılı Yasanın 5. maddesinin birinci fıkrasında suçun failinin “… çekle ilgili olarak “karşılıksızdır” işlemi yapılmasına sebebiyet veren kişi …” şeklinde belirlendiği, aynı maddenin ikinci ve üçüncü fıkralarında ise failin daha belirli hale getirildiğinin göze çarptığı, gerçekten de öncelikle ikinci fıkradaki “Birinci fıkra hükmüne göre çek karşılığını ilgili banka hesabında bulundurmakla yükümlü olan kişi, çek hesabı sahibidir. Çek hesabı sahibinin tüzel kişi olması hâlinde, bu tüzel kişinin mali işlerini yürütmekle görevlendirilen yönetim organının üyesi, böyle bir belirleme yapılmamışsa yönetim organını oluşturan gerçek kişi veya kişiler, çek karşılığını ilgili banka hesabında bulundurmakla yükümlüdür.” şeklindeki ve üçüncü fıkradaki “Çek
hesabı sahibi gerçek kişi, kendisi adına çek düzenlemek üzere bir başkasını temsilci veya vekil olarak tayin edemez. Gerçek kişinin temsilcisi veya vekili olarak çek düzenlenmesi hâlinde, bu çekten dolayı hukukî ve cezai sorumluluk çek hesabı sahibine aittir.” şeklindeki düzenlemelerle gerçek ve tüzel kişiler açısından farklı rejimler öngörüldüğü, buna göre gerçek kişiler yönünden çekteki imza sahibi ile suçun faili aynı kişi bünyesinde birleşirken, tüzel kişilerde ise çekteki imza sahibi ile suçun failinin farklı kişiler olabileceği, bu itibarla da çekle ilgili karşılıksızdır işlemi yapılmasına sebebiyet verme suçunun yargılaması sırasında sanık tarafından imza itirazında bulunulması hâlinde, yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde, suça konu çekin keşide edildiği çek hesabı sahibinin gerçek kişi çeki ya da tüzel kişi olmasına göre sanıkça iddiasını desteklemek üzere ortaya koyması gereken olgu ve delillerin de farklı olması gerekeceği,
Yukarıdaki açıklama ve düzenlemeler bir bütün olarak değerlendirildiğinde, 5941 sayılı Çek Kanunu'nun yargılama usulü yönünden atıf yaptığı 2004 sayılı İİK’nın 350, 351 ve 352. maddelerinde sanığın delil sunma hakkının ve zamanının gösterildiği ve sanığın bir defaya mahsus olarak tevsii tahkikat isteminde bulunabileceğinin hüküm altına alındığı, 5941 sayılı Kanunda yer alan karşılıksızdır işlemi yapılmasına sebebiyet verme suçunun yargılamasının bir ceza yargılaması olduğu hususunda bir tereddüt bulunmadığı, bu itibarla özel kanunlarda bir düzenleme bulunmayan uyuşmazlık konusunun, ceza yargılaması usulü yönünden genel kanun niteliğindeki 5271 sayılı CMK hükümlerine göre çözüme kavuşturulması gerektiği, imzaya itiraz üzerine yapılacak imza incelemesinin mahiyeti itibariyle bilirkişi delili olduğu, CMK’nun yukarıda belirtilen maddeleri uyarınca, kural olarak, yargılama aşamasında sanığın bilirkişi deliline başvurabileceği, sanığın daha önce böyle bir istemde bulunmamasının istemin reddi nedeni olmayacağı, ancak sanığın bu istemini maddi olgularla desteklemesi gerektiği ve hâkim veya mahkemenin ancak ispat edilmek istenilen olayın karara etkisinin olmaması ya da istemin sadece davayı uzatmak maksadıyla yapılması hallerinde bu istemi reddedebileceği, bu itibarla, çekle ilgili karşılıksızdır işlemi yapılmasına sebebiyet verme suçunun yargılaması sırasında, sanığın maddi olgularla desteklenen, sonucu nihai karara tesir edebilecek nitelikteki ve davayı uzatmaya matuf olmadığı anlaşılan imza itirazı üzerine bilirkişi incelemesi yaptırılması gerekeceği, ancak sanığın gerekçesi ortaya konulmamış, olgularla desteklenmeyen soyut imza inkarında bulunması, ya da suçun niteliği gereği sonuca müessir olmayacak, ya da davayı uzatmaya matuf olduğu kanısına varılan imza inkarı hâlinde, sanığın istemi reddedilerek hüküm kurulabileceğine, 24.01.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.