Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2021/9691 Kararı

MAHKEMESİ: İcra Hukuk Mahkemesi

Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkikinin borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:

6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun, bozma sonrası mahkemece yapılacak işlemleri düzenleyen 429. maddesinin ikinci fıkrasında; “…Mahkeme, temyiz edenden 434. madde uyarınca peşin alınmış olan gideri kullanmak suretiyle, kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra, Yargıtay’ın bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir” hükmü öngörülmüştür.

Bu açık hüküm karşısında, mahkemece tarafların beyanlarının alınmasından sonra yapılacak iş, açıkça bozma nedenlerine uyulması ya da eski kararda direnilmesine dair ara kararı oluşturmak olmalıdır. Bunun yanında mahkeme, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesindeki yetkisini kullanırken, bozma nedenlerinden her birine, ne sebeple uyduğunu ya da uymadığını gerekçesinde belirtmekle ödevlidir.

Zira, direnme kararlarının hukuksal niteliklerinin doğal sonucu ve gereği olarak, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun yapacağı inceleme ve değerlendirme, bozma üzerine yerel mahkemelerce verilmiş direnme kararlarına münhasır olduğundan, mahkemenin, inceleme sırasında gözeteceği temel unsurlardan birini, bozmaya karşı tarafların beyanlarının tespiti ile uyulup uyulmama konusunda verilen ara kararları ile sonuçta hüküm fıkrasını içeren kısa ve gerekçeli kararların birbiriyle tam uyumu ve buna bağlı olarak kararın ortaya konulan sonucuna uygun gerekçesi oluşturmaktadır. Bunlardan birisinde ortaya çıkacak farklılık ya da aksama çelişki doğuracaktır ki, bunun açıkça usul ve yasaya aykırılık teşkil edeceği kuşkusuzdur.

Başka bir ifadeyle, mahkemece düzenlenecek kısa ve gerekçeli kararlara ilişkin hüküm fıkralarında, Özel Daire bozma kararına hangi açılardan uyulup hangi açılardan uyulmadığının, hüküm fıkrasını oluşturacak kalemler yönünden tek tek ve anlaşılır biçimde kaleme alınması, kararın gerekçe bölümünde bunların nedenlerinin ne olduğu, bozmanın niçin yerinde bulunmadığı ve dolayısıyla mahkemenin bozulan önceki kararının hangi yönleriyle hukuka uygun olduğunun açıklanması, kararın yargısal denetimi açısından aranan ön koşuldur.

Direnme kararları, yapıları gereği Kanunun hukuka uygunluk denetimi yapmakla görevli kıldığı bir Yargıtay Dairesinin, bu denetimi sonucunda hukuka aykırı bularak, gerekçesini açıklamak suretiyle bozduğu yerel mahkeme kararının, aslında hukuka uygun bulunduğuna, dolayısıyla bozmanın yerinde olmadığına ilişkin iddiaları içerdiklerinden, o iddiayı yasal ve mantıksal gerekçeleriyle birlikte ortaya koymak zorundadırlar (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 21.10.2009 gün ve 2009/9 397 E., 2009/453 K.; 19.03.2008 gün ve 2008/15 278 E., 2008/254 K.; 22.06.2011 gün ve 2011/11 344 E., 436 K.; 29.02.2012 gün ve 2011/9 754 E., 2012/102 K. sayılı kararları).

Anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi kanun ile hâkime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama gerek yargı erki ile hâkimin, gerek mahkeme kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.

Ayrıca, Yargıtayca bozulan yerel mahkeme kararı ortadan kalkar ve hukuki geçerliliğini yitirir. Bozulan karar, sonraki kararın eki niteliğinde olmadığından, bu karara atıf yapılarak hüküm kurulması isabetsiz olduğu gibi, bozulan karardaki gerekçeye atıf yapılması da yasal dayanaktan yoksundur (Hukuk Genel Kurulu'nun 22.06.2011 gün ve 2011/11 344 E., 436 K.; 29.02.2012 gün ve 2011/9 754 E., 2012/102 K. sayılı kararları).

Öte yandan, hukuk yargılaması adil yargılanma ilkesinin gerçekleştirilmesi amacı ile kısmen katı sayılacak kurallara bağlanmıştır. Bunun sonucu olarak yargılama belirli aşamalar ile ilerler. Bu aşamaların birisi de bozma sonrası yapılacak işlemlerdir. Bozma sonrasında Mahkeme, bozma kararını taraflara usulünce tebliğ etmeli, taraflara varsa karar düzeltme hakkını kullandırmalıdır.

Karar düzeltmeye tabi bir bozma ilâmının varlığı halinde taraflara karar düzeltme imkânı tanınmadan bir sonraki aşamaya geçilemez.

Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında ise; mahkemece Dairemizin 29/04/2021 tarih ve 2021/2668 E. 2021/4693 K. sayılı bozma ilâmı sonrasında davanın tüm taraflarına usulüne uygun şekilde Yargıtay bozma ilâmı tebliğ edilmeden, karar düzeltme imkanı tanınmadan, bu aşama atlanarak yargılama yapılmış olduğu gibi, mahkemenin, bozma ilâmına uyma ya da direnme konusunu karara bağlamadan önce de, bozma ilâmını ve duruşma gününü taraflara kendiliğinden tebliğ edip taraf teşkilini sağlaması, 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)'nun 429. maddesinin amir hükmü gereği, zorunludur. Somut olayda, bozma sonrası mahkemece taraflar duruşmaya davet edilip dinlenmeden ve Yargıtay’ın bozma ilâmına uyma yada direnme konusunda her hangi bir karar verilmeden, hüküm tesis edildiği anlaşılmaktadır. Yargıtay bozma ilâmı usulüne uygun şekilde tebliğ edilmeden, taraflara karar düzeltme imkanı tanınmadan, usulüne uygun şekilde taraf teşkili sağlanmadan yargılama yapılıp, karar verildiğinden, adil yargılanma hakkını ihlâl eden bu usulsüz yargılama, gelinen bu aşamada yok hükmündedir.

Nitekim, bozma sonrası mahkemece yapılacak işlemleri düzenleyen 1086 sayılı HUMK’nun 429/2. maddesinde, “…Mahkeme, temyiz edenden 434'ncü madde uyarınca peşin alınmış olan gideri kullanmak suretiyle, kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra, Yargıtay’ın bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir.” hükmü öngörülmüştür.

Bu açık hüküm karşısında mahkeme, bozma ilâmını taraflara tebliğ edip; kendiliğinden tarafları duruşmaya davet etmekle yükümlüdür. Belirtilen usuli işlemler tamamlanmadan ve bozma sonrası taraf teşkili sağlanmadan, mahkemece direnme ya da uyma kararı verilmesi olanaklı değildir (HGK'nun 16.04.2014 gün, 2013/10 1027 E., ve 2014/ 528 K. sayılı içtihadı).

Hâl böyle olunca, mahkemece; yukarıdaki yasa hükümlerine uygun olarak, davanın tüm taraflarına usulüne uygun şekilde Dairemizin 29/04/2021 tarih ve 2021/2668 E. 2021/4693 K. sayılı bozma ilâmının tebliğ edilmesi, taraflardan birinin karar düzeltme yoluna başvurması hâlinde, karar düzeltme incelemesi yapılması için dosyanın Yargıtaya gönderilmesi, karar düzeltme başvurusunun yapılmaması hâlinde ise tarafların bozma ilâmına karşı diyeceklerinin tespiti sonrasında bozma ilâmına uyulup uyulmaması yönünde karar verilmek suretiyle hüküm tesisi gerekirken, bu hususlar göz ardı edilerek yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz olup, yargılamanın usulüne uygun yapılabilmesi için, kararın bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

SONUÇ: Borçlunun temyiz isteminin kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK'nun 366. ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), bozma nedenine göre borçlunun sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde iadesine, ilâmın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 04/11/2021 oybirliğiyle karar verildi.