T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/2236 Esas
KARAR NO : 2024/475 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İSTANBUL ANADOLU 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI : 2016/23 Esas - 2021/716 Karar
TARİH: 24/06/2021
DAVA: Tazminat (Sözleşmeden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 14/03/2024
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, davacı şirketin 2009 yılından bu yana davalı ... şirketinin "okul ürünleri" nin Türkiye'deki münhasır distribütörü olarak faaliyet gösterdiğini, davalı şirketin ürünlerini tanıtmak için geniş bir müşteri portföyü oluşturduğunu, taraflar arasında 6 yıl boyunca devam eden ticari ilişki kapsamında davalı tarafın ürünlerinin sürümünü ve satışını her geçen yıl artırarak devam ettirdiğini, taraflar arasında hiçbir problem olmamasına rağmen davalı tarafından gönderilen 26.06.2015 tarihli yazı ile taraflar arasındaki distribütörlük sözleşmesinin sona erdirildiğini, davalı tarafından hiçbir gerekçe ileri sürülmediğini, münhasır distribütörlük sözleşmesinin geçerliliğinin herhangi bir yasal şekle tabi olmadığını, belirli bir ürüne ilişkin olarak belirli bir bölgede satış yetkisinin tek bir şirkete verilmesinin ve söz konusu sürede üreticinin ne bizzat ne de üçüncü kişiler vasıtasıyla bu ürünleri ilgili bölgede satmamış olmasının yeterli kabul edilmesi gerektiğini, denkleştirme /portföy tazminatının belirlenmesinde son 5 yıllık brüt karın yıllık ortalamasının üst sınır olarak kabul edilerek davacı şirket kayıtlanndan portföy tazminat tutarının tespit edilmesini ve davalı şirketten şimdilik 300.000,00 TL'lik portföy tazminatının tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.Davacı vekili 04/05/2021 tarihinde harçlandırılmış ıslah dilekçesi ile; Dava dilekçesinde talep edilen 300.000,00 TL talebini 111.821,69 TL artırarak toplamda 411.821,69 TL'ye yükselttiğini, bu nedenle toplam 411.821,69 TL tazminatın dava tarihinden itibaren 3095 Sayılı Kanun Madde 2/f.2. Uyarınca işleyecek değişen oranlarda ticari temerrüt faizi ile birlikte davalı taraftan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, davalı şirketin "..." ticari markası ile yaklaşık 50 yıldır Türkiye okul ve hobi kağıt ürünleri pazarında faaliyet gösterdiğini, davacının markanın Türkiye'deki tanıtım ve pazarlamasının tamamen davacı şirketçe yapıldığı ve bu sayede tanınırlık seviyesine ulaştığı yönündeki beyana itibar edilmemesi gerektiğini, taraflar arasında "münhasır distribütörlük sözleşmesi" bulunmadığını, davalı tarafından 2009 yılından itibaren davacının satmak için talep ettiği ürünlerin münferit faturalar karşılığında gönderildiğini ve satış sonrası da bedellerin tahsil edildiğini, taraflar arasında bu ilişkinin münhasır olduğuna ilişkin yazışma, anlaşma veya mutabakat olmadığını, davacı şirketin hazırladığı ve piyasaya sürdüğü katalogların davalı tarafından istenilen nitelikte olmadığı ve davacının rakip firmaların ürünlerine aynı katalogda yer verdiğini, bu hususların davacı şirkete mailler aracılığı ile ihtar edildiğini fakat davacı tarafından gerekli önlemlerin alınmadığını, feshin haldi nedene dayandığını, bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi 24/06/2021 tarih 2016/23 Esas 2021/716 Karar sayılı kararında;"....Taraflar arasında tek satıcılık sözleşmesinin yazılı olarak bulunmadığı; kanunen bu sözleşmenin şekil şartına bağlı olmaması nedeni ile yazılı sözleşme olmaması geçerlilik şartı olmamakla birlikte; iddia edilen sözleşme ve hükümleri ile yasanın tek satıcılık sözleşmesine bağladığı koşullar ve sözleşmenin feshi halinde taraflara verilen haklar gözetildiğinde, genel çerçeve sözleşmesinin tüm unsurlarının bilinebilir ve yorumlanabilir olması gerekmektedir.(İstanbul BAM 16.HD 2018/1004 E, 2021/265 K)Bu anlamda davacı yanın iddia ettiği tek satıcılık ilişkisi açısından, sözleşmenin varlığını ve hükümlerini, kendisine verilen inhisari yetkiyi kanıtlayıp kanıtlayamadığı noktasında yapılan incelemede; Davacı yanın davalı ile olan ticari ilişkisinin bir tek satıcılık sözleşmesi olduğu yönünde de delil bulunmadığı, ticari olarak mal alımı yapması, davalı şirkete ait ürünlerle etkinlik düzenlemiş olması bir satım ilişkisini kanıtlasa da, tek satıcılık sözleşmesini kanıtlamadığı, müşteri çevresini geliştirdiği yönünde de dosyaya delil sunamadığı anlaşılmakla, ispatlanamayan davanın reddine karar verilmişti..."gerekçesi ile, Davanın REDDİNE, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, yerel mahkeme tek bir paragraf halindeki gerekçe ile müvekkili ile davalı arasında tek satıcılık sözleşmesi olduğu yönünde delil bulunmadığı, satım ilişkisinin kanıtlanması karşısında tek satıcılık sözleşmesinin kanıtlanmadığı ve müvekkilinin davalının müşteri çevresinin geliştirdiği yönünde dosyaya delil sunmadığı kanaati ile davanın reddine karar verdiğini, verilen kararın hatalı olduğunu,Tek satıcılık sözleşmesinin ispat edilemediği kanaatine varılmış ise de tek satıcılık ilişkisi dosya kapsamında sabit olduğunu, Taraflar arasındaki uygulamanın çok uzun yıllar aynı şekilde sürdüğünü, tarafların hareket tarzının da istisnasız şekilde münhasırlık teşkil ettiği değerlendirilmediğini, Müvekkili davalı ... ''okul ürünlerinin'' Türkiye'deki münhasır distribütörü olarak faaliyet gösterdiğini, Yerel Mahkemece ispat konusunda muhtemelen hataya düşülen husus ise müvekkilinin davalı şirketin ilkokul, ortaokul, lise ve dengi okullara dağıtımı yapılan ''okul ürünleri gamında'' Türkiye'de münhasır dağıtıcı olması olduğunu, bir başka deyişle münhasır distribütörlük ilişkisi salt okul ürünleri gamında değerlendirilmesi gerektiğini, müvekkili şirketin davalı şirketin okul ürünleri gamında Türkiye'deki münhasır distribütörü olduğunu gösterdiğini, Müvekkili davacının Türkiye’de münhasır distribütörü olmadığını iddia eden davalı taraf bu soyut iddiası karşısında dosyaya müvekkili şirket ile çalıştığı yıllara ilişkin olarak, ''okul ürünleri gamında'' Türkiye’de farklı dağıtıcılar veya şirketlerle çalıştığına ilişkin olarak herhangi bir delil, bilgi, belge ve/veya kayıt ibraz edemediğini, müvekkili şirketin okul ürünleri gamında 2009-2015 yılları arasında davalı tarafın Türkiye’de çalıştığı tek şirket olduğunu, Davalı her ne kadar dava dışı ... şirketi ile çalıştığını iddia etmiş ise de dosyada bulunan bilgi ve belgeler kapsamında bu çalışmanın müvekkilinin münhasır distrübütörü olduğu okul ürünleri gamında değil ancak tamamı ile farklı bir ürün gamı olan sanatsal ürünler ile ilgili olduğu anlaşılacağını, ... dosyada mübrez kataloğu incelendiğinde de ... müvekkili şirketten farklı olarak davalı şirketin sanat ürünlerinin dağıtıcılığını yaptığı görüldüğünü, davalının iddiasının temelindeki ilişki farklı bir ürün gamına ait olmakla bu iddianın müvekkilinin münhasır distrübütörlük iddiasını ortadan kaldıramayacağını, davalının okul ürünleri gamındaki satışlarını Türkiye'de sadece müvekkili şirkete yapmış olduğu dosya kapsamında sabit olmakla Yerel Mahkemece bu ilişkinin ispat edilemediğine kanaat getirilmesi hatalı olduğunu,
Davalı şirketin 2009 yılından itibaren taraflar arasındaki ticari ilişkinin davalı tarafça herhangi bir haklı neden bulunmaksızın sona erdirildiği 2015 yılına kadar, Türkiye'ye okul ürünlerine ilişkin olarak yapmış olduğu satışlara ilişkin ticari defter ve kayıtlarının onaylı özetlerinin dosyaya ibraz edilmesi ihtimalinde, davalı şirketin okul ürünleri gamındaki satışlarının Türkiye'de sadece müvekkili şirkete yapıldığı ve müvekkili şirketin okul ürünleri gamındaki satışlarının Türkiye'de sadece müvekkili şirkete yapıldığı ve müvekkili şirketin davalı tarafın okul ürünleri gamında Türkiye'de münhasır distribütörü olarak çalıştığı rahatlıkla tespit edilebileceğini, davalı müvekkili şirketle çalıştığı yıllara ilişkin olarak, okul ürünleri gamında Türkiye'de farklı dağıtıcılar veya şirketlerle çalıştığına ilişkin olarak herhangi bir belgeyi dosyaya sunamadığını nazara alındığında, bu durumun davalı tarafın iddialarının sadece soyut, haksız ve kötü niyetli olduğunun göstergesi olduğunu, Dosyada mübrez gerek kök gerekse de ek bilirkişi raporunda 2009 yılından sözleşmenin feshedildiği 31.12.2015 tarihine kadar davalı şirketin ürettiği ürünlerin Türkiye pazarına tanıtarak bu markanın yayılmasına katkıda bulunulduğu, müvekkili şirkete tekel hakkının verildiğinin takdiri halinde, müşteri çevresini önemli ölçüde genişleten müvekkili davacının sözleşmenin kusuru olmaksızın sona erdirilmesi nedeniyle müvekkili davacıya uygun bir tazminat ödenmesinin hakkaniyet gereği olduğu isabetli şekilde tespit edildiğini, Gerekçeli kararda müşteri çevresine ilişkin bir delil sunulmadığı belirtilmiş ise de uzun yıllar davalının ürünlerinin satışının yapılmasının karşılığında müşteri portföyünün önemli ölçüde gelişeceğinin sabit olduğunu, ( Ünal ERTABAK, Tek Satıcının Müşteri Tazöinatı Talebi Ve Müşteri Tazminatı Miktarının Hesaplanması, s.14.)Müvekkilinin davalı şirketin ilkokul, ortaokul, lise ve dengi okullara dağıtımı yapılan okul ürünleri gamında Türkiye'deki münhasır dağıtıcı olduğunu ve bu doğrultuda müvekkilinin çalışma yaptığını gösterir dergiler, broşürler dosyada mübrez olup aynı şekilde okul tanıtımı, öğretmenlere numune dağıtımı yapıldığı gösterir belgeler, çeşitli yarışmalar ve öğretmen atölyeleri düzenlendiğini, stantlı satışlar ve ticari pazarlama aktiviteleri yapıldığını gösterir belgeler de deliller arasında olduğunu, tüm bu çaba sonucu bir müşteri portföyünün oluşacağı ve genişleyeceğini, Ayrıca yabancı bir markanın Türkiye pazarına girmesi söz konusu iken Türkiye'deki müşterilerin de ancak müvekkili eli ile kazandırılmasının da mümkün olduğunu, bu doğrultuda yerel mahkemenin müşteri portföyü kazandırıldığının ispat edilemediği yönündeki kanaati kuşkusuz hatalı olduğunu, işin doğası gereği zaten yabancı bir markanın ancak Türkiye'deki bir firma ile müşteri portföyü kazanabileceği ve tanınabileceği değerlendirilmediğini,Dosyada mübrez 09.03.2018 tarihli bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere taraflar arasındaki elektronik posta yazışmalarında davalı dahi sözleşmeyi distribütörlük sözleşmesi olarak adlandırmış iken ve bu açık bir ikrar iken Yerel Mahkeme bu hususu hiç değerlendirmeden hatalı olarak distribütörlük ilişkisinin ispat edilemediğine kanaat getirdiğini, Bilirkişi Raporunda aynı şekilde feshe dair mail ile ve sunulan görseller birlikte değerlendirildiğinde taraflar arasında distribütörlük sözleşmesi olduğu kanaatine varıldığı beyan edildiğini, gerekçeli kararlarda bilirkişi raporlarının hangi gerekçe ile hükme esas teşkil edilmedikleri gerekçelendirilmediğini, elektronik postada ... temsil etmekten bahsedilmiş olmakla temsil kavramının da ancak tek satıcılıkla bağdaşabileceği göz önünde bulundurulmadığını, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 2006/9212 E., 2007/1314 K. sayılı ve 15.02.2007 tarihli kararında; “…Tek satıcılık sözleşmesinde hükmedilecek müşteri tazminatında karşılaştırmalı hukuk da dikkate alınmak suretiyle, son beş yıllık faaliyet sonucu elde edilen kazancın yıllık ortalaması tavan olmak üzere bir tazminata hükmedilebilecektir. hesaplama yapılırken tek satıcının yıllık brüt kârı dikkate alınmalıdır.” 28.02.2020 tarihli Bilirkişi Raporu ile, kök ve ek bilirkişi raporlarından farklı olarak müvekkili şirketin hak ettiği portföy tazminatı hesaplamasında esas alınması gereken brüt satış kârının belirlenmesi bakımından dikkate alınması gerekli olan rakamları gösteren ticari defter ve kayıtlar dikkate alınmak suretiyle, müvekkili Umur Kırtasiye tarafından karşı taraf ...’tan talep edilebilecek miktarın 411.821,69 TL olduğu belirlendiğini, Yerel Mahkeme tarafından verilen usul ve yasaya aykırı kararın kaldırılması ve ıslah dilekçesi doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğini, Gerekçeli karar kararların gerekçeli olması ilkesine de aykırı olduğunu, gerekçeli kararda oldukça kapsamlı bir dava dosyası olan huzurdaki davada davanın reddedilmesinin gerekçesi tek bir paragraf ile izah edilmiş olup dosyadaki delillere neden itibar edilmediği izahate kavuşturulmadığını, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, davanın kabulüne, toplam 411.821,69 TL portföy tazminatının faizi ile birlikte dava tarihinden itibaren 3095 Sayılı Kanun Madde 2/f.2'de belirtilen değişen oranlarda ticari temerrüt faiz oranı uygulanmak suretiyle tazmin edilmesini, yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin karşı tarafa yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK'nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, taraflar arasındaki distribütörlük (tek satıcılık) sözleşmesinin davalı tarafından haksız olarak feshedildiği iddiasına dayalı portföy (denkleştirme) tazminatının tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davacı tarafça, davacı şirketin 2009 yılından bu yana davalı ... şirketinin "okul ürünleri" nin Türkiye'deki münhasır distribütörü olarak faaliyet gösterdiğini, taraflar arasındaki distribütörlük (tek satıcılık) sözleşmesinin davalı tarafından haksız olarak feshedildiği belirtilerek davanın kabulü ile portföy (denkleştirme) tazminatının davalıdan tahsili ile davacıya verilmesini talep ettiği, davalı taraf ise, taraflar arasındaki ilişkinin farklı tarihlerde gerçekleşen satış sözleşmeleri olduğunu, davacının iddia ettiği gibi taraflar arasında distribütörlük (tek satıcılık) sözleşmesi olmadığını ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.Davalı tarafça, taraflar arasındaki satış ilişkisinin 01.01.2005 tarihinden itibaren geçerli olan genel satış koşulları başlıklı sözleşmeye göre yapıldığı belirtilip sözleşmenin Türkçe tercümesini ikinci cevap dilekçesi ekinde sunduğu, sözleşme içeriğinde, taraflar arasındaki alım - satıma ilişkin hususlar düzenlendiği, ancak tek satıcılığa dair herhangi bir düzenleme bulunmadığı, sözleşme içeriğinde sözleşmenin taraflarına ilişkin açıklama olmadığı anlaşılmıştır.
Davacı tarafça ibraz edilen Fesih Mektubu başlıklı belge incelendiğinde;'' ... Orta Doğu Satış Müdürü ... ... ile bugünkü telefon görüşmesine istinaden, iş bu vesile ile distribütörlük sözleşmesinin 30 Haziran 2015 itibariyle feshini ihbar ettiğimizi onaylarız. Bu nedenle, taraflarca feshin daha önce olması konusunda anlaşma olmadığı sürece, en geç 31 Aralık 2015'te ... temsilinizi sona erdireceksiniz. Bu sırada ... temsil etmeye devam edecek ve mevcut aktivitesi ile devam eden işlerin devamını sağlayacaksınız. Bu durum nedeniyle, Haziran Ayının sonuna kadar stok envanterinizi bize göndermeniz ve yıl sonuna kadar ... ürün stoğunuzu, özellikle de şirketinizin isim&logosunu taşıyan yerel kullanım için hazırlanan ürünlerin stoğunu, mümkün olduğu kadar temizlemeniz beklenmektedir. ... tarafından stokların tekrar satın alınması söz konusu geri satın alımın hüküm ve koşullarında karşılıklı anlaşmanın gerçekleşmesi ile mümkün olacak ve temin edilen listelenmiş ürünler ... tarafından satılmaya devam edilecektir. Stokta kalan diğer herhangi ürünler olağan hükümler çerçevesinde Umur tarafından satılmak zorunda olacaktır.'' Açıklaması yer almaktadır.Uyuşmazlık, taraflar arasındaki sözleşmenin distribütörlük (tek satıcılık) sözleşmesi olup olmadığı, davalı tarafından yapılan feshin haklı olup olmadığı ve tazminat şartlarının oluşup oluşmadığı noktasındadır.Portföy (müşteri) tazminatının kabul edilebilmesi için TTK. 122/5' te tek satıcılar için özel bir düzenleme yapılmıştır. '' Bu hüküm, hakkaniyete aykırı düşmedikçe, tek satıcılık ile benzeri diğer tekel hakkı veren sürekli sözleşme ilişkilerinin sona ermesi hâlinde de uygulanır.'' TTK. Tek satıcı statüsündeki bayilerin/ distribütörlerin portföy tazminatına hak kazanması için acenteler için öngörülen kriterlere ek olarak yeni kriter getirmiştir. Talep, hakkaniyete aykırı düşmemeli, sözleşme bayiye/distribütöre tekel hakkı vermiş olmalıdır. Tek satıcılık sözleşmesi, sui generis sözleşmeler arasındadır. Tek satıcılık sözleşmesi, kanunda düzenlenen bir sözleşme olmadığından herhangi bir şekil şartıda öngörülmemiştir. Ancak ispat açısından yazılı şekilde yapılmalıdır.
Tek satıcılık sözleşmesinin esaslı unsurlarının ne olduğu hususu da kısaca değerlendirildiğinde; Sözleşmeye konu ürünler bakımından coğrafi bir bölgede inhisar sahibi olmak, bir diğer ifade ile, münhasır bir satış bölgesine sahip olmak, tek satıcılık sözleşmesinin en önemli unsurudur. Ayrıca, sözleşmeye konu ürünlerin sürümünü arttırma yükümlülüğü de tek satıcılık sözleşmesinin önemli unsurlarından birisidir. Sürümü arttırma faaliyeti, reklam yapma yükümlülüğünü ve dolayısıyla üreticinin markasına olan güvenin arttırılması ve tüketicinin bu mallar hakkındaki düşüncesinin olumlu yönde gelişmesinin sağlanmasını da kapsamaktadır. Tek satıcının, sözleşmeye konu ürünlerin satımında tüm riskleri kendisine ait olarak satması, örneğin belirli dönemlerde belirli oranda ürün alma zorunluluğu, kendi nam ve hesabına stok yapma zorunluluğu da tek satıcılık sözleşmesinin önemli unsurlarındandır. 6098 Sayılı TBK.nun 19/1 Maddesinde;''Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır,'' hükmü düzenlenmiştir. Doktrinde de benimsendiği üzere tek satıcılık sözleşmesi, yapımcı ile tek satıcı arasında hukuki ilişkileri düzenleyen, çerçeve niteliğinde ve sürekli öyle bir sözleşmedir ki, bununla yapımcı, ürünlerin tamamını veya bir kısmını belirli bir bölgede tekele sahip olarak satmak üzere tek satıcıya bedeli karşılığında göndermeyi, buna karşılık tek satıcı da, sözleşme konusu malları kendi adına ve hesabına satarak bu malların sürümünü artırmak için faaliyette bulunmayı yükümlenir," şeklindeki ifadeler ile bir sözleşmenin tek satıcılık sözleşmesi olarak nitelendirilebilmesi için gerekli unsurlar belirtilmiştir. Her ne kadar uygulamada taraflar farklı ifadeler kullansalarda hakim,TBK. 19 madde gereğince sözleşmeyi nitelendirirken tarafların kullandıkları sözcük ve ifadelerle bağlı değildir. Somut olayda mahkemece alınan bilirkişi raporunda, davacının ticari defterlerin de 2011-2015 yılları arası kayıtlı olan satışların sadece davalı taraf ile arasındaki ticarete ilişkin olmayıp davalı şirket dışında yapmış olduğu ticari faaliyetlerini de kapsadığı, son 5 yıl için davacının toplam 437.408.817, 73 TL. Net satış gerçekleştirdiği, bu satışların 1.550.946,70 TL. Sinin davalı şirketten tedarik olunan kırtasiye malzemelerinden oluştuğunun belirtildiği, buna göre davacının sadece davalı yana ait ürünleri alıp satmadığı, bir başka ifade ile iştigal konusu ile ilgili olarak istediği ürünleri istediği tedarikçilerden alıp istediği müşterilere satma konusunda serbest olduğu, tüm ürünlerin satış ve pazarlaması için ticarî faaliyette bulunduğu, taraf iradelerinin tek satıcılık sözleşmesi yapılması konusunda birleşerek yazılı akit düzenlenmediği, fiili ticari ilişki kapsamında tek satıcılık sözleşmesinin kurulduğundan söz edilemeyeceği, davacı tarafça, yanlar arasında tek satıcılık sözleşmesi akdedildiğinin kanıtlanamadığı ve davacı talebinin yasal dayanağının bulunmadığı anlaşılmakla; İlk Derece Mahkemesine sunulan deliller ışığında mahkemece davanın reddine yönelik verilen hüküm ve gerekçesinde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, mahkemenin kabul ve gerekçesine yönelik davacı vekilinin aksi yöndeki istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir.Sonuç olarak, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK'nın 353/1-b1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK' nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 427,60.TL istinaf karar harcından istinaf eden davacı tarafından peşin olarak yatırılan 59,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 368,30. TL'nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK'nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık yasal süre içerisinde Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere 14/03/2024 tarihinde oy birliği ile karar verildi.