T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 23. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2024/819 - 2024/793

T.C.

A N K A R A

B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ

23. H U K U K D A İ R E S İ (E S A S I İ N C E L E M E D E N

K A R A R I N K A L D I R I L M A S I)

ESAS NO : 2024/819

KARAR NO : 2024/793

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A

B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN:

MAHKEMESİ : Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesi

TARİHİ : 13.07.2023

ESAS-KARAR NUMARASI : 2023/284 E., 2023/576 K.

DAVACI :

VEKİLİ

DAVALILAR :

Davalılar vekili tarafından yukarıda belirtilen karara karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 352'nci maddesi uyarınca yapılan ön inceleme sonucu eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçildi. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra dosya incelendi.

GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ :

İstem konkordatonun davacı yönünden feshine ilişkindir.

İlk Derece Mahkemesince “…Alınan bilirkişi raporu, konkordato kayyımı görüşü diğer delillerle birlikte değerlendirilerek yapılan incelemesi sonucunda; Davacının davalılar ... ... Ltd. Şti. ve ... ... Ltd. Şti'nden alacaklı olduğu, Mahkememizin 2018/798 Esas, 2020/204 Karar sayılı ilamı ile konkordatonun tasdikine karar verildiği, şirketlerin proje kapsamında davacıya herhangi bir ödeme yapmadığı, bu şekilde davalılar tarafından konkordato projesinin vade ve miktar yönünden yerine getirilmediği, böylece davacı yönünden konkordatonun kısmen feshini talep etme şartlarının oluştuğu anlaşılmakla, davanın kabulü ile; Davacının konkordato uyarınca kazanmış olduğu yeni hakları muhafaza etmek kaydıyla, Mahkememizin 2018/798 Esas, 2020/204 Karar sayılı ilamıyla, davalılar ... Havalandırma İmalat Tesisat İnşaat Taah. San. ve Tic. Ltd. Şti ile ... Isı Sistemleri Yapı İnş. Taah. Tic. Ltd. Şti. hakkında verilen konkordatonun, İİK'nun 308/e,1.maddesi gereğince davacı yönünden feshine karar…” verilmiştir.

Davalılar vekili istinaf dilekçesinde tasdik kararının Dairemizce kaldırıldığını ve ortada feshedilecek bir konkordato bulunmadığını bildirerek ileri sürerek İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve istemin reddine karar verilmesini istemiştir.

HUKUKİ NEDEN VE GEREKÇE :

I

Dava konkordatonun davacı yönünden feshi istemine ilişkindir.

Konkordatonun davacı yönünden feshi için konkordatosu tasdik edilmiş ve kural olarak ödeme yükümlülüğü başlamış olan borçlunun projesinde gösterildiği şekilde edimlerini ifa etmemesi gerekir (İİK m.308/e).

Konkordatonun feshi istemlerinin hangi aşamada yapılabileceği konusunda öğretide ve önceki ve halihazır Yargıtay uygulamasında görüş birliği bulunmamaktadır. Bir görüşe göre bu talep ödeme aşamasına gelindiğinde ileri sürülebilirken diğer görüşe göre ancak konkordatonun kesinleşmesinden sonra mümkündür. Bu durumda öncelikle kesin bir ölçüt koymaya olanak bulunmadığı kabul edilmelidir. Özellikle ödeme takviminin konkordatonun tasdikinden başlamasına ya da tasdik kararının kesinleşmesine ertelenmiş olmasına göre farklı çözümler üretilmelidir.

Somut olayda istemci davalının konkordatosu 06.07.2020 günü tasdik edilmiş ve on iki aylık ödemesiz süre başlamıştır. Ancak bu karar Dairemizin 03.11.2021 gün ve 2021/1192-1613 E.K sayılı kararı ile kaldırılmıştır. Bu kaldırma kararı temyiz ve direnme sürecinden geçmiş ve nihayet konkordato Dairemizin 16.01.2024 gün ve 2024/2318-43 E.K sayılı kararı ile tasdik edilmiştir. Bir diğer ifade ile eldeki davanın açıldığı 02.02.2022 günü feshi istenebilecek bir konkordato bulunmamaktadır. Açıklanan nedenle davacının bu davayı açmakta güncel ve korunabilir bir hukuki yararı yoktur (HMK m.114/1-h).

Davanın bu nedenle usulden reddine karar vermek gerekirken esasa ilişkin karar verilmesi doğru olmamış; Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 353/1-a.4 düzenlemesi uyarınca kararın kaldırılmasına ve yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.

II

Kabul şekli itibariyle:

A. Konkordatonun davacı yönünden feshi sadece o davacı ile ilgilidir. Borçlu alacaklıların bir kısmına borcunu öderken bir kısmına ödemeyebilir. Bu bakımdan İcra ve İflas Kanunu'nun 308/e maddesinde düzenlenen davanın birden çok davacı tarafından açılması halinde davaların ayrı ayrı görülmesi gerekir. Oysa 308/f'deki dava birleştirilebilir. Bu nedenle başka bir davacı tarafından açılan fesih davasının birleştirilmesi ve sonrasında ayrılması davaların hızlı, ucuz ve adil biçimde çözümlenmesi ilkesine uyumlu değildir (HMK m.30).

B. Konkordatonun davacı yönünden feshi davasında ispat yükü davalı borçludadır. Davalı edimini konkordato projesine uygun biçimde ifa ettiğini usulüne uygun delillerle ispatlamalıdır. Bu bakımdan kayyımdan görüş sorulması ya da bilirkişi oy ve görüşüne başvurulması doğru değildir.

C. 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun'un 5'inci maddesine göre her il ve ilçede o il veya ilçenin adı ile anılan bir sulh hukuk ve bir asliye hukuk mahkemesi kurulur. Asliye ticaret mahkemeleri asliye hukuk mahkemelerinin üç üye ile oluşturulmuş şubesi niteliğindedir. Hakimler ve Savcılar Kurulu iş yoğunluğuna göre bu mahkemelerin şubelerini kurabilir. Bu haliyle Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesi ile Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesi (aslında bunların adı Ankara Asliye Hukuk Mahkemesi 2. ve 3. Ticaret Dairesi'dir) aynı mahkemenin şubeleridir ve aralarında görev ilişkisi değil, iş dağılımı ilişkisi bulunmaktadır.

Buna paralel olarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 142'nci maddesinin birinci fıkrasında ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 1'inci maddesinde ifade edildiği gibi mahkemelerin görevi ancak kanunla belirlenir ve bu ilke kamu düzenindendir. Bu bağlamda Hakimler ve Savcılar Kurulunun ihtisaslaşma ve iş yoğunluğu nedeniyle aldığı iş dağılımı (somut olayda 538 sayılı kararı) kararları görevi belirleyen kararlardan değildir.

Yine Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 36'ncı maddesinin ikinci fıkrasına göre hiçbir mahkeme görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.

Gelinen noktada konkordatoyu tasdik eden mahkemeden kastedilen (İİK m.308/e) Ankara'daki herhangi bir asliye ticaret mahkemesidir. Eldeki dava Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesinde açılmış bu mahkemece anılan Anayasa kuralına ve yasal düzenlemelere aykırı olarak görevsizlik kararı verilmiştir. Bu uygulama hukuka aykırıdır. Ne var ki bu aykırılık Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 353'üncü maddesinin 1 numaralı fıkrasının a bendinde ifade edildiği biçimiyle dosyanın Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesini gerektirir ağırlıkta görülmemiştir.

HÜKÜM :

  1. HMK m. 353/1. a.4 gereğince Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 2023/284 E., 2023/576 K sayılı dava dosyasında verdiği 13.07.2023 tarihli kararın, ESASI İNCELENMEDEN KALDIRILMASINA ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE

    1. Peşin alınan istinaf karar harcının iadesine

    2. Davalılar tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından hükümle birlikte değerlendirilmesine

    3. HMK m.359/4 gereğince kararın tebliği, harç tahsil müzekkeresi yazılması ve gider avansı iadesi işlemleri ile m.302/5 gereğince kesinleşme kaydı ve kesinleşme kaydı yapılan kararların yerine getirilmesi için gerekli bildirimlerin İlk Derece Mahkemesi tarafından yapılmasına

22.05.2024 günü dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK m.353/1-a ve 362/1-g gereğince KESİN olmak üzere OYÇOKLUĞUYLA karar verildi. (GK Yazım Tarihi: 23.05.2024)

Başkan Üye Üye Katip

KARŞI OY YAZISI

I

Dairemiz çoğunluğu ile aramızdaki uyuşmazlık sonradan anlaşılan dava şartı eksikliğinin ilk derece mahkemesi kararının kaldırılıp dosyanın yeniden yargılama yapılması için mahkemesine gönderilmesi yolu ile mi (HMK m.353/1-a.4) yoksa bölge adliye mahkemesince bu çerçevede ilk derece mahkemesi yerine geçilerek usulden red kararı (HMK m.353/1-b.2) verilmesi yolu ile mi çözümlenmesinin yasaya uygun olduğu noktasında toplanmaktadır.

II

İlk olarak yasa koyucunun istinaf incelemesine ilişkin mantığını belirlemekte yarar görüyorum.

Hukuk Muhakemeleri Kanunu istinaf incelemesine ilişkin düzenlemesini tek bir ölçüt üzerine oluşturmuştur: İlk derece mahkemesi kararının doğru ya da yanlış olması.

Ön inceleme aşaması geçilip de dosyanın esasına girildiğinde eğer ilk derece mahkemesi kararı doğru ise bölge adliye mahkemesinin yapacağı iş istinaf sebeplerini esastan reddetmektir (HMK m.353/1-b.1).

İlk derece mahkemesi kararı yanlış ise bölge adliye mahkemesince yapılacak ilk iş ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasıdır. Bundan sonra ya dosya yeniden yargılama yapılmak üzere ilk derece mahkemesine gönderilecek (HMK m.353/1-a) ya da tıpkı ilk derece mahkemesi gibi yargılama yapılarak esas hakkında bir karar verilecektir. Yargıtay dairesi temyiz olunan kararın esas yönünden kanuna uygun olup da kanunun olaya uygulanmasında hata edilmiş olmasından dolayı bozulması gerektiği ve kanuna uymayan husus hakkında yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde düzelterek onama kararı verebilirken (HMK m.370/2) bu imkan bölge adliye mahkemelerine tanınmamıştır. Nitekim bir önceki tümcede gösterilen durum yani "...yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde..." bölge adliye mahkemesi Yargıtay'ın aksine düzelterek red kararı veremeyecek, bunun yerine ilk derece mahkemesi kararını kaldırarak yeniden esas hakkında karar oluşturacaktır (HMK m.353/1-b.2).

III

Bu noktada dava şartlarına kısaca değinilip ilk derece mahkemesinin dava şartları noktasında hatalı karar verdiği anlaşıldığında izlenecek yöntem üzerinde durulmalıdır.

Dava şartları Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 114'üncü maddesinde listelenmiş, maddenin 2 numaralı fıkrasında diğer yasalarda yer alan dava şartlarına ilişkin hükümlerin saklı tutulduğu belirtilmiştir.

Dava şartları, ilk itirazlarla birlikte “dava engelleri”ni oluşturmaktadır. Bir davada esasa ilişkin karar verilebilmesi için bulunması veya bulunmaması gereken ve hakim tarafından, tarafların itirazına bağlı olmaksızın yargılamanın her aşamasında dikkate alınması ve araştırılması gereken unsurlara “dava şartları” denir (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, C.II, 6.b., İstanbul 2001, s.1343 vd.; Kuru, B.: Dava Şartları, Sabri Şakir Ansay'ın Hatırasına Armağan, Ankara 1964, s.111; Arslan, R./Yılmaz, E./Taşpınar Ayvaz, S.: Medeni Usul Hukuku, 6.b., Ankara 2020, s.310; Tanrıver, S.: Medeni Usul Hukuku, C.I, 3.b., Ankara 2020, s.635; Budak, A.C./Karaaslan, V.: Medeni Usul Hukuku, 5.b., Ankara 2021, s.169; Pekcanıtez, H.: Pekcanıtez Usul Hukuku, C.II, 15.b., İstanbul 2017, s.927).

Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 115'inci maddesine göre dava şartlarının mahkemece her aşamada re'sen gözetileceği, bir diğer ifade ile tarafların itirazı olmasa ve hatta tarafların dava şartı eksikliğine rağmen davanın görülmesine yönelik bir onamı (muvafakati) bulunsa bile hakimin davaya bakmaya devam edemeyeceği ve davanın usulden reddine karar vermesi gerektiği kabul edilmektedir (Kuru, Usul II, s.1344; Kuru, Dava Şartları, s.111; Tanrıver, s.636-637).

Bu bağlamda Yasa ilk derece ya da istinaf ayrımı yapmamıştır. Tespit konusunda Yargıtay dahi bu görevle donatılmış ancak yargılama biçimi itibariyle ona doğrudan karar verme imkanı getirilmemiştir.

IV

İstinaf yargılaması bağlamında dava şartları birkaç farklı noktadan ele alınmalıdır.

Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun "duruşma yapılmadan verilecek kararlar" başlıklı 353'üncü maddesinin 1 numaralı fıkrasının a bendine göre ön inceleme sonunda dosyada eksiklik bulunmadığı anlaşılırsa bölge adliye mahkemesi, alt bentlerde sayılan hallerden birinin varlığı durumunda esası incelemeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği başka bir yer mahkemesine ya da görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar verir. Bu bendin 4 numaralı alt bendinde "diğer dava şartlarına aykırılık bulunması" sayılmıştır. Burada sözü geçen "diğer dava şartları" kavramı başka yasalarda bulunan ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 114'üncü maddesinin 2 numaralı fıkrasında saklı tutulan dava şartları değil, bunlarla birlikte görev ve yetki dışında kalan ve bu Yasa'nın 114'üncü maddesinin 1 numaralı fıkrasında kalan dava şartlarıdır. Zira görev ve yetki 353'üncü maddesinin 1 numaralı fıkrasının a bendinin 3 numaralı alt bendinde ayrıca düzenlenmiş ve bunlar dışındaki dava şartlarına aykırılık aynı bendin 4 numaralı alt bendinde hükme bağlanmıştır.

Öte yandan aynı Yasa'nın "incelemenin kapsamı" başlıklı 355'inci maddesinde bölge adliye mahkemesinin incelemesini istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapacağı ancak kamu düzenine aykırılık hallerini re'sen gözeteceği belirtilmiştir. Bu noktada dava şartları genellikle kamu düzeni ile ilişkilendirilmektedir (bkz. Prof. Dr. Süha Tanrıver'in Doç. Dr. Haluk Konuralp tarafından "Medeni Usul Hukukunda Kanun Yolları ve Arabuluculuk Kanun Tasarısı" konulu VI'ncı Medeni Usul ve İcra-İflas Hukukçuları Toplantısında sunduğu "İstinafta Kamu Düzeni Kavramı" başlıklı tebliği üzerine yaptığı değerlendirme, 19-20 Ekim 2007 Çeşme, s.149).

Bu aşamada ortaya çıkan sorun şudur:

Dava şartının bulunmadığı istinaf incelemesi aşamasında saptandığında ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak davanın usulden reddine karar verilmek üzere dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesi (HMK m.353/1-a.4) mi yoksa bu durumu tespit eden bölge adliye mahkemesi dairesinin ilk derece mahkemesi kararını kaldırarak bizzat davanın usulden reddine karar verme (HMK m.353/1-b.2) yoluna gitmesi mi gerekir?

Hemen belirtmek gerekir ki öğretide birkaç monografik çalışma dışında bu detaya girilmemiştir (de lege feranda hukuki yararın bulunmadığının saptanması halinde bölge adliye mahkemesinin red kararı vermesi gerektiği ancak yasal düzenleme buna izin vermediğinden kararın kaldırılarak dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesi gerektiği yönünde Karaaslan, V.: HMK m.353/1-a Üzerine Bir İnceleme, DÜHFD, C.XXII, S.73, Yıl: 2017, s.229 vd.; Budak/Karaaslan, s.427, n.80. Benzer şekilde kesin hükmün varlığının saptanması halinde bölge adliye mahkemesince davanın reddine karar verilmesi gerektiği yönünde Akkaya, T.: Medeni Usul Hukukunda İstinaf, Ankara 2009, s.305; Akkaya, T.: İstinaf İncelemesi Sonunda İlk Derece Kararının Kaldırılması ve Dosyanın İlk Derece Mahkemesine Gönderilmesi, "Hukuk Muhakemeleri Kanunu Çerçevesinde İstinaf" konulu XV'inci MİHBİR toplantısı, 6-7 Ekim 2017 Antalya, s.130 vd.).

Saygıdeğer çoğunluğun bu noktada tercihi ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın gönderilmesi yönünde ortaya konulmuştur.

V

Kanaatimce bölge adliye mahkemesi dava şartlarında eksiklik görürse (eksikliği sonradan, istinaf denetimi aşamasında fark ederse) ikili bir uygulama yapmalıdır.

Eğer dava şartlarına ilişkin tespitten sonra artık her halükârda davanın usulden reddine karar verilecekse bölge adliye mahkemesi Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 353'üncü maddesinin 1'inci fıkrasının b bendinin 2 numaralı alt bendi çerçevesinde ilk derece mahkemesi kararını kaldırarak davanın usulden reddine karar vermelidir. Söz gelimi davacının dava açmakta hukuki yararı yoksa, dava derdestse veya kesin hükme bağlanmışsa, teminat veya gider avansına ilişkin dava şartları yerine getirilmemişse ve nihayet eldeki dosyada olduğu gibi yargı yolu caiz değilse dava bölge adliye mahkemesince usulden reddedilmeli ve karara karşı (diğer şartlar da mevcutsa) Yargıtay yolu açık tutulmalıdır.

Eğer dava şartlarına ilişkin tespitten sonra birtakım eksikliklerin giderilmesi ve araştırma yapılması gerekiyorsa bu durumda bölge adliye mahkemesi Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 353'üncü maddesinin 1'inci fıkrasının a bendinin 4 numaralı alt bendi çerçevesinde ilk derece mahkemesi kararını kaldırarak yeniden yargılama yapılmak üzere dosyayı mahkemesine göndermelidir. Söz gelimi mahkeme 17 yaşındaki davacının dava ehliyeti bulunmadığı kanısıyla davayı reddetmiş ve bölge adliye mahkemesi davacının evli olduğunu fark etmişse (TMK m.11/II) artık bu yola gidilmelidir.

Bu kabulün dayanaklarını şu şekilde açıklayabilirim:

Her şeyden önce dava şartlarının mevcudiyetinin yargılamanın her aşamasında re'sen araştıracağı ve eksikliğinin tespiti halinde usulden red kararı vereceğine ilişkin ilke va'zedilirken ilk derece ya da istinaf ayrımı yapılmamıştır (HMK m.115).

Öte yandan bölge adliye mahkemesinin doğrudan red kararı vermesi hem usul ekonomisi ilkesine (HMK m.30) hem de tarafların dereceli yargı hakkına uygundur (Akkaya, Dosyanın İlk Derece Mahkemesine Gönderilmesi, s.130). Zira taraflar zaten ilk derece mahkemesi önünde yargılamaya katılmış ve bu mahkemece verilen kararı istinaf incelemesi için bölge adliye mahkemesine taşımıştır. Bölge adliye mahkemesi hukuki dinlenilme hakkına (HMK m.27) ve sürpriz karar verme yasağına uygun biçimde karar verdiğinde hem dereceli yargı hakkı hem de usul ekonomisi ilkesi gerekleri yerine getirilmiş olacaktır. Bu tercih kararın kimin tarafından verileceğinin tespitinden başka bir yeni sonuca daha yol açacaktır. Gerçekten de 353'üncü maddenin 1 numaralı fıkrasının a bendinin 4 numaralı alt bendi uygulandığında bölge adliye mahkemesi kararı kesin iken, b bendinin 2 numaralı alt bendi uygulandığında (parasal tutara göre) karara karşı temyiz yolu açılmış olacaktır. Bu durum da taraflar için daha güçlü bir hukuki güvenlik yaratacaktır.

VI

Somut olaya dönüldüğünde dava konkordatonun feshi istemine ilişkindir. Bunun için borçluyu sorumluluk altına sokan bir konkordatonun mevcudiyeti gerekir. Oysa ilk derece mahkemesi tarafından tasdik edilen konkordato Dairemizce kaldırılmış olup feshi istenebilecek bir konkordato bulunmamaktadır. Dolayısıyla eldeki davayı açmakta hukuki yarar da yoktur.

İlk derece mahkemesindeki yargılama aşamasında gözden kaçırılan bu durum istinaf aşamasında anlaşılmıştır.

Artık Dairemizce yapılması gereken şey, bu eksikliğin giderilmesine yasal olanak da bulunmadığı dikkate alınarak Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 114 ve 115'inci maddelerinin emredici düzenlemesi çerçevesinde davanın hukuki yarar yokluğu nedeniyle usulden reddine karar vermekten ibaret olmalıdır. Bu karara karşı tarafların Yargıtay'a başvurma hakları vardır. Böylelikle hem dereceli yargı hakkı zedelenmemiş hem usul ekonomisi ilkesine riayet edilmiş olacaktır.

Gelinen durumda taraflar kesin olarak verilen Dairemiz kararına karşı yasa yoluna gidemeyecek; ilk derece mahkemesi tarafları duruşmaya davet ederek hiçbir ek tahkikat yapmaksızın davanın usulden reddine karar verecektir. Bu durum dereceli yargı hakkına uygun görünse de sonucu belli bir iş için ilave emek, zaman ve para kaybı anlamına gelecektir.

Açıklamaya çalıştığım nedenlerle davanın dava şartı yokluğundan reddine karar vermek gerekirken saygıdeğer çoğunluğun ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak dosyanın yeniden yargılama yapılmak üzere ilk derece mahkemesine gönderilmesine ilişkin kararına katılamıyorum.

Hakim - Üye

e-imzalıdır