Danıştay 10. Daire Başkanlığı 2016/1619 E. , 2021/541 K.
"İçtihat Metni"
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2016/1619
Karar No : 2021/541
TEMYİZ EDEN (DAVALI) : … Genel Müdürlüğü / …
VEKİLİ : Av. …
KARŞI TARAF (DAVACI) : …
VEKİLİ : Av. …
İSTEMİN_KONUSU : ... İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacının mülkiyetinde bulunan Adıyaman ili, … ilçesi, … Mahallesi, … ada, … parsel sayılı taşınmaz üzerinde yer alan konutun davalı idarece yapılan Adıyaman-Kahta-Sincik Karayolu yapım çalışmaları sonucu afete maruz bölge haline gelmesi nedeniyle kullanılamamasından ötürü uğranıldığı iddia olunan 100,00 TL (miktar arttırımı sonrasında 93.507,11 TL) maddi zararın dava tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte tazminine karar verilmesi istenilmektedir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: ... İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla; Adıyaman-Kahta-Sincik Karayolu yapım çalışmaları sırasında yoldaki eğimin giderilmesi amacıyla 15 metre kalınlığında dolgu malzemesi kullanıldığı, yol ile tabi zemin arasında oluşturulan 15 metrelik bu dolgunun (şev) eğim yönünde hareket ettiği, kayan dolgu malzemesinin oluşturduğu baskının davacıya ait taşınmazın da bulunduğu yamaçtaki tabii zeminin stabilizesini bozduğu, bu nedenle alanda bulunan evlerde oturma imkanının kalmadığı, Adıyaman Valiliği İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü'nün teknik ekibi tarafından yapılan çalışma sonucunda anılan yerdeki evlerde ikamet etmenin mümkün olmadığının rapor edildiği, yol çalışması yapılan ve heyelan tehlikesi bulunan alanın muhtemel heyelan afeti nedeniyle 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun'a göre düzenlenen 30/01/2013 tarihli Jeolojik Etüd Raporu dayanak alınarak anılan Kanun'un 2. maddesi gereğince Bakanlar Kurulu kararı ile "Afete Maruz Bölge" (Yapı ve İkamete Yasaklanmış Afet Bölgesi) olarak ilan edildiği, idarenin, mevzuatın kendisine yüklediği kamu hizmetinin gereği gibi işlemesine yönelik örgütü kurmak, araç, gereç ve personeli o hizmetin gereklerine uygun bir biçimde hazırlamakla yükümlü olduğu, kamu hizmetinin o alandaki normlara ve standartlara uygun olarak ifa edilmemesi, hizmetin beklenen özen, dikkat ve kalitede yapılmaması hizmetin kötü işlediğini ifade edeceği, bu durumda, dosya içeriğindeki tüm bilgi ve belgeler ve bilirkişi raporları bir bütün olarak değerlendirildiğinde; davacının uğradığı zararın Adıyaman-Kahta-Sincik Karayolu yapım çalışmaları nedeniyle meydana geldiği ve bu zararın, davalı idarenin hizmet kusurundan kaynaklandığı sonuç ve kanaatine varıldığından, idarenin hizmet kusuru sonucunda ortaya çıkan zararın tazmin edilmesi gerektiği, uyuşmazlıkta, davacının mülkiyetinde bulunan ve Adıyaman-Kahta-Sincik Karayolu yapım çalışmaları sonucu afete maruz bölge haline gelmesi nedeniyle ikamet imkanı kalmayan Adıyaman ili, … ilçesi, … Mahallesi, … ada, … parsel sayılı taşınmazın arsa ve üzerindeki yapının değerinin tespiti amacıyla … Sulh Hukuk Mahkemesi'nin … tarih ve … sayılı kararı ile keşif yaptırıldığı, keşif sonrasında adı geçen Mahkemeye sunulan bilirkişi raporunda; taşınmazın yapı ve arsa değerinin 94.977,81 TL olarak belirlendiği, raporun Mahkemelerince taraflara tebliğ edildiği, bilirkişi raporunda tespit edilen hususlar ile varılan kanaatin teknik yönden hükme esas alınabilecek nitelikte değerlendirildiği gerekçesiyle davanın kabulüne, davacının 93.507,11 TL maddi zararının (ıslah dilekçesinde talep edilen miktar - yapının değeri) dava tarihi olan 23/12/2013 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalı idarece hesaplanarak davacıya ödenmesine karar verilmiştir.
TEMYİZ_EDENİN_İDDİALARI : Davalı idare tarafından, yol yapımında kullanılan dolgu malzemesinin davacının arazisine zarar vermediği, olayda idarelerinin kusuru olmadığı ileri sürülmektedir.
KARŞI_TARAFIN_SAVUNMASI : Davacı tarafından savunma verilmemiştir.
DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin reddi ile usul ve yasaya uygun olan İdare Mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY :
Dava, davacının mülkiyetinde bulunan Adıyaman ili, … ilçesi, … Mahallesi, … ada, … parsel sayılı taşınmaz üzerinde yer alan konutun, davalı idarece yapılan Adıyaman-Kahta-Sincik Karayolu yapım çalışmaları sonucu afete maruz bölge haline gelmesi nedeniyle kullanılamamasından ötürü uğranıldığı iddia olunan 100,00 TL (miktar arttırımı sonrasında 93.507,11 TL) maddi zararın dava tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte tazminine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasanın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
A-İdare Mahkemesi kararının davanın kabulüne ilişkin kısmının incelenmesi:
Dosyanın incelenmesinden; Adıyaman-Kahta-Sincik Karayolu yapım çalışmaları sırasında yoldaki eğimin giderilmesi amacıyla 15 metre kalınlığında dolgu malzemesi kullanıldığı, yol ile tabi zemin arasında oluşturulan 15 metrelik bu dolgunun (şev) eğim yönünde hareket ettiği, kayan dolgu malzemesinin oluşturduğu baskının davacıya ait taşınmazın da bulunduğu yamaçtaki tabii zeminin stabilizesini bozduğu, bu nedenle alanda bulunan evlerde oturma imkanının kalmadığı, Adıyaman Valiliği İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü'nün teknik ekibi tarafından yapılan çalışma sonucunda anılan yerdeki evlerde ikamet etmenin mümkün olmadığının rapor edildiği, yol çalışması yapılan ve heyelan tehlikesi bulunan alanın muhtemel heyelan afeti nedeniyle 7269 sayılı Kanun'a göre düzenlenen 30/01/2013 tarihli Jeolojik Etüd Raporu dayanak alınarak anılan Kanun'un 2. maddesi gereğince Bakanlar Kurulu kararı ile "Afete Maruz Bölge" (Yapı ve İkamete Yasaklanmış Afet Bölgesi) olarak ilan edildiği, davacının mülkiyetinde bulunan Adıyaman İli, … İlçesi … Mahallesi … ada, … parsel sayılı taşınmaz üzerinde yer alan konutun hizmet kusuru nedeniyle kullanılamayacak hale geldiğinden bahisle uğranıldığı ileri sürülen maddi zararın tazmini istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
İdare, kural olarak yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup, idari eylem veya işlemlerden doğan zararlar idare hukuku kuralları çerçevesinde hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.
İdari hizmetlerin kuruluş ve işleyişindeki mevcut kusurlarından dolayı meydana gelen zararların idarece tazmini gerekeceği hususunda kuşku bulunmamaktadır. Ayrıca, kamu hizmetlerinin görülmesi sırasında, bir görevle ilgili olarak genel külfetler dışında fertlere verilen zararların da, eylem ile sonuç arasında nedensellik bağının bulunması halinde, kusursuz sorumluluk esaslarına göre idarenin kusuru aranmaksızın kamu hizmetinin sahibi idarelerce karşılanması gerekmektedir. Başka bir anlatımla idare, yürüttüğü hizmetin doğrudan sonucu olan, nedensellik bağı kurulabilen, özel ve olağanüstü zararları kusursuz sorumluluk ilkesi uyarınca tazminle yükümlüdür. Aksi halde bu hizmetlerin görülmesi sırasında oluşan zararların kişilere yükletilmesi eşitlik, hakkaniyet ve nesafet kuralları ile bağdaşmaz.
Dosyada yer alan bilgi ve belgelerin birlikte değerlendirilmesinden, Adıyaman-Kahta-Sincik Karayolu yapım çalışmalarının usulüne aykırı olarak yapıldığı ve bu nedenle davacının taşınmazının bulunduğu bölgenin afete maruz bölge ilan edildiği yönünde herhangi bir tespit olmadığı, ancak anılan yol çalışmaları sonucunda davacıya ait taşınmazın bulunduğu bölgenin afete maruz bölge ilan edildiği görüldüğünden; yol yapımında idarenin bir kusuru olmasa da, meydana gelen zararın, kusursuz sorumluluk ilkesi uyarınca tazmin edilmesi, hakkaniyet ve nesafet kuralları gereğidir.
Bu durumda; davanın kabulü yolundaki İdare Mahkemesi kararında sonucu itibariyle hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
B- İdare Mahkemesi kararının yasal faizin başlangıç tarihine ilişkin kısmının incelenmesi;
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde, kararda yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmayan maddi hatalar ile düzeltilmesi mümkün eksiklik veya yanlışlıklar varsa kararın düzeltilerek onanacağı hükmüne yer verilmiştir.
Tam yargı davalarında istemle bağlı olma kuralının sebep olduğu hak kayıplarının giderilmesi amacıyla 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 16. maddesinin 4. fıkrasına, 30/04/2013 tarihinde yürürlüğe giren 6459 sayılı Kanun'un 4. maddesi ile, "Ancak, tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktar, süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin nihai karar verilinceye kadar, harcı ödenmek suretiyle bir defaya mahsus olmak üzere artırılabilir ve miktarın artırılmasına ilişkin dilekçe otuz gün içinde cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilir." cümlesi; aynı Kanun'un 5. maddesi ile de, 2577 sayılı Kanuna Geçici 7. madde olarak, "Bu maddeyi ihdas eden Kanunla, bu Kanunun 16. maddesinin dördüncü fıkrasına eklenen hüküm, kanun yolu aşaması dâhil, yürürlük tarihinde derdest olan davalarda da uygulanır." cümlesi eklenmiştir.
Faiz; en basit biçimiyle, idarenin tazmin borcu bağlamında; kişilerin, idarenin eylem ve/veya işlemlerinden dolayı uğradıkları zararların giderilmesi istemiyle başvurmalarına karşın, idarenin zararı kendiliğinden ödemeyip, yargı kararıyla tazminata mahkûm edilmesi sonucunda, idarenin temerrüde düştüğü tarihten tazminatın ödendiği tarihe kadar geçen süre için 3095 sayılı Kanuna göre hesaplanacak tutarı ifade etmektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 13. maddesinde, idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren 1 yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren 5 yıl içinde idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gerektiği; bu isteklerinin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren dava süresi içinde dava açılabileceği kuralı yer almaktadır. Anılan maddede, idari eylemler nedeniyle uğranılan zararın tazmini için idareye başvuruda bulunulmasının, dava ön şartı olarak öngörülmesi ve zararın idare tarafından en erken bu tarihte sulhen ödenebilecek olması nedeniyle yargı yerince hükmedilecek tazminat miktarına, ön karar için idareye yapılan başvuru tarihi, adli yargıda dava açılması halinde adli yargıda dava açıldığı tarih itibarıyla yasal faiz uygulanması, Danıştay'ın yerleşik içtihatlarıyla kabul edilmiştir.
2577 sayılı Kanunda, tam yargı davalarında, dava dilekçesindeki miktarın artırımına olanak tanıyan düzenleme uyarınca, davanın kabul edilmesi halinde artırılan tazminat miktarı yönünden faize, idarenin temerrüde düştüğü tarih olan miktar artırımına ilişkin dilekçenin idareye tebliğ edildiği tarihten itibaren hükmedilmelidir.
Bakılan davada, davacı tarafından, bilirkişi raporu uyarınca, 03/06/2015 tarihinde Mahkeme kaydına giren dilekçe ile tazminat miktarı 93.507,11 TL tutarına artırılmış, bu dilekçe davalı idareye 21/10/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir. Dolayısıyla artırılan tazminat miktarı bakımından, idarenin temerrüde düştüğü tarih olan 21/10/2015 tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerektiği açıktır.
Bu durumda, Mahkeme kararının, hüküm fıkrasında yer alan "davacının 93.507,11 TL maddi zararının (ıslah dilekçesinde talep edilen miktar) dava tarihi olan 23.12.2013 tarihinden itibaren" ibaresinin "93.507,11 TL maddi tazminatın 100,00 TL'lik kısmının dava tarihi olan 23/12/2013 tarihinden, 93.407,11 TL'lik kısmının ise 21/10/2015 tarihinden itibaren" şeklinde düzeltilmesi gerekmektedir.
KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
-
Davalı idarenin temyiz isteminin reddine,
-
Davanın kabulü yolundaki . . . İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı temyize konu kararının hüküm fıkrasında yer alan "davacının 93. 507,11 TL maddi zararının (ıslah dilekçesinde talep edilen miktar) dava tarihi olan 23. 12. 2013 tarihinden itibaren" ibaresinin "93. 507,11 TL maddi tazminatın 100,00 TL'lik kısmının dava tarihi olan 23/12/2013 tarihinden, 93. 407,11 TL'lik kısmının ise 21/10/2015 tarihinden itibaren" şeklinde DÜZELTİLEREK yukarıda belirtilen gerekçeyle ONANMASINA,
-
2577 sayılı Kanun'un (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren 15 (on beş) gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 17/02/2021 tarihinde temyize konu Mahkeme kararının davanın kabulüne ilişkin kısmı yönünden oy birliğiyle, hükmedilen tazminata yürütülecek faizin başlangıç tarihi yönünden oy çokluğuyla karar verildi.
(X)-KARŞI OY :
Miktar artırım dilekçesi ile artırılan kısım yönünden, artırım dilekçesinin Mahkeme kaydına girdiği tarihten başlayarak faiz uygulanması gerektiğinden, bu kısım yönünden kararın bozulması oyuyla düzelterek onama kararına katılmıyorum.
(XX)-KARŞI OY :
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 13. maddesinde, idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gerektiği kuralı yer almakta olup, anılan maddede, idari eylemler nedeniyle uğranılan zararın tazmini için idareye başvuruda bulunulmasının, dava ön şartı olarak öngörülmesi ve zararın idare tarafından en erken bu tarihte sulhen ödenebilecek olması nedeniyle yargı yerince hükmedilecek tazminat miktarına, ön karar için idareye yapılan başvuru tarihi, görevli olmayan adli yargıda dava açılması halinde adli yargıda dava açıldığı tarih itibarıyla yasal faiz uygulanması, Danıştay’ın yerleşik içtihatlarıyla kabul edilmiştir.
Dava şartı olan ön karar için idareye yapılan başvuruda ihlal edilen hakkın yerine getirilmesinin istenilmesi esas olup, idare ile işin esasında ihtilafa düşüldükten, başka bir ifadeyle idare tazminat istemi karşısında direnmeye (temerrüde) düşürüldükten sonra davacının tazminat miktarını dava açarken serbestçe tayinine hukuki bir engel bulunmamaktadır. Nitekim Danıştay’ın yerleşik içtihatları da bu doğrultudadır.
AHİM tarafından, devletin sorumluluğuna ilişkin tam yargı davalarında talep edilen tazminatın daha yüksek olduğunun dava devam ederken anlaşılması durumunda, davacıya talep edilen miktarı arttırma hakkı verilmemesinin adil yargılanma hakkının ihlali olarak kabul edilmesi nedeniyle istemle bağlı olma kuralının sebep olduğu hak kayıplarının giderilmesi amacıyla 2577 sayılı Kanun'un 16. maddesinin 4. fıkrasına 30/04/2013 tarihinde yürürlüğe giren 6459 sayılı Kanun'un 4. maddesi ile, “Ancak, tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktar, süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin nihai karar verilinceye kadar, harcı ödenmek suretiyle bir defaya mahsus olmak üzere artırılabilir ve miktarın artırılmasına ilişkin dilekçe otuz gün içinde cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilir.” cümlesi; aynı Kanun'un 5. maddesi ile de, 2577 sayılı Kanuna Geçici 7. madde olarak, “Bu maddeyi ihdas eden Kanunla, bu Kanunun 16. maddesinin dördüncü fıkrasına eklenen hüküm, kanun yolu aşaması dahil, yürürlük tarihinde derdest olan davalarda da uygulanır.” cümlesi eklenmiştir.
Aktarılan düzenlemeyle, nihai karar verilinceye kadar harcı ödenmek ve bir defaya mahsus olmak üzere, “süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin” dava dilekçesinde gösterilen tazminat miktarının artırılmasına imkan verilmektedir. Böylelikle, artırılan miktar açısından da dava dilekçesinin verildiği tarihteki hukuksal koşullar geçerli bulunmaktadır.
Yapılan bu açıklamalar karşısında, miktar artırımına ilişkin dilekçenin yeni bir dava niteliğinde olmayıp mevcut davada talep edilen tazminat miktarının ıslah suretiyle artırımına olanak sağlayan yasal bir hakkın kullanımına ilişkin olduğu da göz önünde bulundurulduğunda, artırılan tazminat miktarı yönünden davanın kabul edilmesi halinde, yasal faizin başlangıcının bu miktar yönünden de, idarenin uyuşmazlığın esasında ihtilafa, bir başka anlatımla temerrüde düştüğü tarih olduğu; aksi bir durumun hakkaniyete aykırı olacağı sonucuna varılmaktadır.
Bu itibarla; olayda, davacıya ödenecek maddi tazminatın yasal faiz başlangıcının, miktar artırımına ilişkin dilekçe ile artırılan tazminat miktarı yönünden de, dava tarihi olduğu, dolayısıyla mahkeme kararında bu yönüyle hukuka aykırılık bulunmadığı, kararın bu kısmının da onanması gerektiği oyuyla düzelterek onama yönündeki Daire kararına bu yönden katılmıyorum.